KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
19 Nisan 2024 Cuma
16 °C Çoğunlukla açık
Yılmaz Ekinci
yekinci07@hotmail.com

Toplumsal halimizin kanayan yarası: sistemsizlik!

13 AĞUSTOS 2017 PAZAR 22:06
1
4143
1
AA aa

İdari sistemimizin en kötü tarafı, Devletin “olması gerektiği yerde olmaması ve olmaması gerektiği yerde ise olmasıdır.”

İyi bir devlet yapısının görünürlüğünün ölçüsü; özel ve sivil alanlarda varlığının görülmemesi ve hukuk ve özgürlükler alanında ise görünür olmasıdır. Başka bir deyişle doğal hukukun temel ilkeleri açısında devlet özel ve sivil alanda hangi dilde konuşacağımı ne tür elbiseyi giyeceğimi ve neye inanacağıma karışmamalı; fakat haklarıma ve özgürlüğüme musallat olan yapılara karşı da beni idari, adli, iktisadi ve siyasi olarak korumalı ve  varlığını hissettirmelidir.

Devlet, toplumsal alanda; resmi ve gayri resmi olarak görülmeyecek şekilde faaliyetlerini yürütmelidir. Aşırı görünür olduğu yerde totalitarizm ve hiç görünmediği yerde ise kaostizm söz konusu olur.

Modern dünyada devletin iki rengi ve bir kılıcı vardır. Devletin rengi; adalet ve özgürlüktür; kılıcı ise yaptırım gücüdür.

Adalet ve özgürlüklerden sapan bir yapının varlığı tartışılır. Yaptırım gücünden yoksun olan bir yapının ise hükmü sorgulanır.

Onun için “kuvvetsiz adalet acizdir, adaletsiz kuvvet zalimdir.”

Bu topraklarda, devletin “ne olması " veya "neye karşılık gelmesi" gerektiği üzerinde toplumun genelini kapsayan bir düzenlemenin olmayışından dolayı; herkes onu kendi vesayetine almaya çalışmaktadır.

Türkiye'de bütün darbeler ve en son 15 Temmuz darbe kalkışması da bu mihvalda bir kalkışmadır.

Bu topraklarda ne yazık ki "Devlet," sahipsiz olduğu için; herkes ona sahip olmaya, onu zapt etmeye ve kendi amaçlarına uygun ideolojik bir kılıf giydirmeye çalışıyor.

Ne hikmetse bu topraklarda herkes birilerini yönetmeye pek meraklıdır.

Allah'ın hiçbir kulu; kendi alanında "işimi daha nasıl güzel yaparım? " kaygısında hareket etmemekte ve ona "nasıl sahip olurum" düşüncesindedir.

Neredeyse bütün cemaatler, ideolojiler, siyasî partiler, sivil toplum kuruluşları ve benzeri kurum ve kuruluşlar kendini "özde", diğerini de "sözde" olarak görmekte ve tanımlamaktadır.

Bu topraklarda herkes herkesi "hain" ve yok edilmesi gereken bir "haşere"/ düşman olarak gördüğü için kalıcı, kapsayıcı bir sistem bir türlü inşa edilemiyor.

Kendi varlığını, ötekinin yokluğu veya mağduriyeti üzerinde temellendiren her düşünce, aslında doğal denge dediğimiz - Kuran'da mizan olarak geçen- yapıya müdahale anlamına geldiğini bir türlü  idrak edemiyor.

Yöneticilerimiz, toplumların "farklılıklar" temelinde geliştiklerini ve  "benzerlikler" temelinde anlaştıklarını bir türlü  kabul etmiyorlar. Tam aksine farklı olanı “farklılaştırarak”  veya “aynılaştırarak” değiştirmeye çalıştıklarını görüyoruz. Bu  hareketin fıtrata müdahale anlamına geldiğini  bir türlü fehmedemiyorlar.

Halbuki kainatta ve toplumsal yapılardaki farklılık, ontolojik bir masumiyettir.

Öteki ile birlikte yaşamak insanın doğasındadır. Birlikte üretmek, geliştirmek, paylaştırmak ve tüketmek onun doğasından kaynaklanmaktadır. Bu durum toplumsal konsensusu gerektirir ve Filozof J.J. Rousse'nun değişiyle "'toplumsal sözleşme"yi elzem kılar.

Bizde istinasız olarak yapılan bütün reformlar, ıslahatlar, devrimler, darbeler vb. idari siyasi ve düzenlemeler, hep “devlete sahip olmak” ve kendi istikametleri doğrultusunda hadiselere yön verme cihetinde olmuştur.

Bu topraklar üzerinde yaşayan insanları kapsayacak, kucaklayacak yeni bir devlet anlayışına; ekmek gibi, hava gibi ve su gibi ihtiyaç vardır.

Devlet  teknik bir örgütleme ağıdır. Tahayyül ve tefekkür dünyamızda devleti bir şemsiyeye benzetebiliriz. Yağmurlu ve güneşli günlerde herkesi koruyacak bir “şemsiye”ye ihtiyaç vardır. Ve bu şemsiye; bir sınıfın, bir ırkın bir ideolojinin veya herhangi bir şeyin koruyucusu, paratoneri değil; sadece adaletin, özgürlüğün ve hukukun kalesi olacak şekilde dizayn edildiğinde sağlıklı bir topluma ulaşılacağı unutulmamalıdır.

Yapılması gereken bellidir: "Hiç kimsenin, fakat herkesin"  olacak şekilde bir sistemin inşa edilmesidir.

Bunun yolu da bellidir; eskilerin "şeriat" dediği ve günümüzde ise "hukuk devleti" dediğimiz sistemin inşa edilmesidir.

Ünlü İslâm Bilgini Yusuf Has Hacib'in "Kutadgu Bilig" eserinde belirtiği gibi: ADALET VE ONUN TEMELİ OLAN HUKUK, HALKIN HAKKI "olacak şekilde bir sistemin inşa  edilmesidir. Günümüz dünyasında herkesin ve her kesiminin hakkını ve hukukunu gözetleyecek ve önceleyecek bir sistemin inşa edilmesinden başka bir seçeneğimizin olmadığı ortadadır

Bunu yapmadığımız sürece, bu topraklarda vesayetler, darbeler bitmez!

Unutulmamalıdır ki, devletin olmadığı yerde; herkes, “devlet” olmaya çalışır. Bunun adı da kaostur.

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
eşref ekinci (@Misafir_20377)
23 Ağustos 2017 Çarşamba 13:25
Gerçekten tek kelimeyle kaleminize sağlık olsun.
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın