GÜL'ÜN DİKENİ
Yıllar geçtikçe değil, acı çektikçe öğreniyor insan hayatı…
O acılardan biri de, bu ülkede başörtülülere çektirilenlerdir…
28 Şubat döneminde, sırf başındaki örtü yüzünden tartaklanan bacılarımızı görünce, parklarda, okul önlerinde, caddelerde oturma eylemleri yapan kardeşlerimizin o çaresiz görüntülerini izleyince, hele bir de ‘türban teferruattır' diyerek bizleri kalleşçe satan Haşhaşilerin gerçek yüzleri ile de karşılaşınca, içimiz bir başka acımış, başörtüsü mücadelesi bir Cihad olmuştu bizim mahalle için...
Cihadımızın karşısında tanklı-silahlı, Gezi zihniyetli Kemalistlerin yargı gücü vardı…
Evet, bizim mahallenin işi çok zordu ama Dava çokkk daha kutsal bir hâl almıştı…
‘Böyle zalimlerin hakkından ancak millet gelir' diyen Erdoğan, bu kutsal Dava'da 'kardeşim' dediği Abdullah Gül'ü vitrin, eşinin örtüsünü de Cihad'a sembol yapıp referandum kararı aldı.!
Ve millet, yapılan referandum ile mührünü vurdu sandıkta…
Biz o zamanlar bu olan bitenleri cezaevlerinden izliyorduk…
Müebbet hapis cezası ile yargılanıyordum ama zerre umurumda değildi bu…
Allah, mazlum kullarına yardım ediyordu ya, buydu işte beni ilgilendiren…
Abdullah Gül, başında tertemiz örtüsü olan eşi ile köşke çıkınca, gözyaşları dökmüş, ‘zafer inananlarındır' edası ile, şükür seccadesi duygularını yaşamıştık…
Ve arkasından neler gördük neler…
Gizli kasetler, kumpaslar, gezi olayları, ekonomik sadırdılar, canlı bombalar, terör, hendekler, sınır olayları, mit ‘in dinlenmesi, uluslararası operasyonlar ve alçak 15 Temmuz ihaneti…
Neticede bir sürü şehid, bir sürü gazi, yüz milyarlarca dolarlık maddi zarar, yüzbinlerce mağdur, milyonlarca gözyaşı ve ellerini ovuşturan vatan ve millet düşmanları…
Gördük görülmesi gerekenleri de, bir şeyi hesaba katmadık…
Gözümüzden sakındığımız 'gülün dikenini' hesaba katmamıştık!
Bizim gülümüz, artık zalimlerin bahçesinde bitiyordu.!
Bizim mahallenin mücahidesi, artık Kemalistlerin modernisti olarak anılıyordu.!
Ve Cihadımızın sembolü, artık zalim 367 kararı ile sıradan bir YSK kararını eşit görüyordu.
Harbiden de Gül'ün dikeni çokkk kötü acıttı yüreğimizi…
Canımızı acıtan, Gül'ün Sayın İmamoğlu'na verdiği destek değildi…
Canımızı acıtan, Gül'ün YSK kararını eleştirmesi de değildi…
Canımızı acıtan, Abdullah Gül'ün; ‘YSK kararı ile 367 Kararı eşittir' demesiydi.!
O zalim 367 kararı ile YSK'nın kararını eşit görüyordu Gül, öyle mi?
Evet, aynen öyle… Bu şaka da değildi, kâbus ta…
Sayın Davutoğlu da eleştirdi bu kararı, başka dostlar da eleştirdi, hatta ben bile bazı yönleri ile eleştirdim. Ama kimse ‘367 kararı ile eşittir' diyemedi…
Çünkü her Müslüman, 367 Kararının nasıl eşi görülmemiş bir zulüm kararı olduğunu iyi bilir..!
Her neyse… 23 Haziran'daki seçimin sonucunda, kimine gül, kimine diken düşecek yine…
Kime ne düşerse düşsün, kim kazanırsa kazansın, bir gün unutulup gidecek…
Ama Abdullah Gül'ün yaptığı bu açıklama, asla unutulmayacak..!
Sayın İmamoğlu da, Sayın Yıldırım da, İstanbul'u en güzel şekilde yönetebilecek kabiliyettedirler. İkisi için de, ümmet, ülke ve milletimiz için de hayırlı ne ise o olsun…
Ammaaaa, Gül bildiklerimiz, bu milletten fersah fersah uzak olsun..!
Çünkü dikeninin acısı, çiçeğinin kokusundan çok daha ağırmış..!
Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler…
Saygılarımla…