KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
29 Mart 2024 Cuma
15 °C Kısmen güneşli
Yılmaz Ekinci
yekinci07@hotmail.com

Fanatizmin bahçesinde ancak dikenler yetişir

16 OCAK 2017 PAZARTESİ 13:14
0
4867
0
AA aa

 Olaylara ve olgulara eleştirel bakamayan bir akıl;

- tartışmayı bilmez

- önyargıları kıramaz

- değişime açık olamaz

- verileri sorgulayamaz

- meseleleri çözemez

- barışı sağlayamaz

- kendisi ile barışık ve hoşgörülü olamaz

Onun için ilmi araştırmalarda nesne ile özne arasında kurulan ilişki hayatidir. Özne, nesneye olduğu gibi değil, görmek istediği şekilde yaklaşırsa; bağnazlığa, fanatizme ve  faşizme doğru yol açar. Eşyanın hakikati ile beynimizdeki verili bilginin uyuşmaması halinde; ya eşyayı istediğimiz istikamete yöneltmeye çalışırız ya da -ki toplumsal mühendisliğin zuhuru da buradan kaynaklanmaktadır- hakikati inkar etmeye çabalarız.

Değer ile realite arasında iyi bir politika kurgulanmadığında amaçlanan hedef de sapar. Türkiye'nin son yüzyılı bu  kritik meselelerle  doludur.  Geçmişten günümüze iç ve dış politikada ürettiğimiz bütün argümanlarımız (iktisadi, siyasi, beşeri ve kültürel ) bu çerçevede tanımlanabilir, tasvir edilebilir ve anlamlandırılabilir.

Değer dediğimiz şey, tahayyül ettiğimiz şeydir.

Bu ideoloji olabilir, tarihten gelen geleneğin üretmiş olduğu mitoloji olabilir veya inandığımız değer yargılarımız da olabilir. Değer ile olgunun uyuşmaması durumunda toplum, hakikati ıskalar ve gerçeği göremez olur. Artık sığındığı şey onun kutsalı olur ve kendi dışında cereyan eden herşeye düşman kesilir. Bu günkü Türkiye'nin  sosyo-psikolojik beyin tomoğrafısının resmi  bunu arz ediyor.

Bir toplumda, sosyolojik olgulara, ideolojik bakmak kadar hakikati yaralayan bir şey olamaz !

Bürokratik elitizmin İslama, eğitime, kürt meselesine, iç ve dış politikaya hep ideolojik bir argümanla baktığını görüyoruz. Önce tahayyül ediyor, sonra tahayyül ettiği şeyi ona benzetmeye çalışıyor.

Ne yazık ki siyaset üretenlerin de olay ve olgulara bakışları genelde hep bu mihval üzerine olmuştur. Kendi beyinlerinde ürettikleri gerçekliliği, topluma empoze etmeye çalışırlar.

Toplumsal kopuş ve toplumsal travma da buradan kaynaklanmaktadır.

Bizim durumumuz, çölde yaşayan devenin trajedisine benzemektedir.

Çölde yaşayan develerin çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır ve çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kan, dikenle karışınca bu tad devenin daha çok hoşuna gider ve böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz. Şayet bu duruma engel olunmazsa, deve kan kaybından ölür. Bunun adı “harese”dir.

Bizim kültürümüzde bugün kullandığımız hırs, haris, muhteris gibi kelimeler bu harese kökünde geliyor. Bizim durumumuz da bu devenin durumuna benziyor. Gerçeği öldürdükçe, kendimizi öldürdüğümüzü bir türlü anlayamıyoruz. Bu mazoşist ve nihilist durum, hayatı çoğaltmadığı gibi  ölümü kutsuyor.

Sevmeyi ve sevilmeyi bilmeyen bir düşüncede, hakikatin peyda olunmayacağını unutuyoruz. 

İnsanın kendisi ile, insanın insanla, insanın kainatla, insanın Yüce Yaratıcı ile ilişkisinin düzgün işlemediği bir yerde kargaşa ve kaos olur.

Bugün Türkiye'nin kurtuluşu, ancak değerlerle bezenmiş sistematik ve kurumsal bir yapının yeniden kurulmasıyla ile ancak bu  durum aşılabilir. 

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın